Eskiler... Koca dağların bile uzaktan küçücük görünmesindeki hikmeti bilirlerdi. Gücünden, gösterişinden geçilmeyen muktedirlerin hastalık ve ölüm karşısındaki çaresizliklerini asla akıllarından çıkarmazlardı. Onlar için... İster gözle, ister cetvelle, ister bel bükmeyle ölçülsün, boyutlar insanı kolayca yanıltabilirdi. Ve zaten büyüklük Allah'a mahsustu! *** Sonra bu "bilgi" yi ağır ağır unutmamıza yol açan modern çağlar geldi. Boyutları göz alıcı olmayan şeyleri küçümser olduk! Duyguları bile öyle değerlendiriyoruz artık. "Büyük yaşamak"lardan söz ediyoruz; "büyük hikâyeler" talep ediyoruz. Lafı nereden nereye getirdi, diyeceksiniz ama... Günün birinde bir arkadaşım, gördüğü bonsai'yi anlatırken "nasıl da ağaca benziyordu" deyince, durup kalmıştım. Küçücüktü ya... O yüzden bonsai'nin ağacın ta kendisi olduğuna inanamıyordu! Oysa kim bilir, arkadaşımın gördüğü bonsai 20 yaşında bir akasyaydı belki de! *** Bonsai kelime anlamıyla bakarsak "saksıda ağaç" olarak tanımlanabilir. Ama ben onlara "çok uzaktaki o yalnız ve ulu ağaçların yanı başımızdaki küçük kardeşleri" diyorum. Çin'de doğmuş, sonra Japonlar tarafından dünyaya tanıtılmış bir bahçıvanlık tekniği aslında! Aynı zamanda bir tür spiritüel sanat sayılıyor! Bana gelince... Şimdi evde bir ardıcım var. "Minik bilge adam" diyorum ona! Öyle bir hali var! Bir de henüz çelimsiz bir akçaağacım! Bakalım, nasıl bir ilişkimiz olacak! Haşmet Babaoğlu - Sabah Gazetesi Sevgilerimizle.. Sizde akademimizde yeni tasarımlara yelken açmak isterseniz haftalık workshoplarımıza bekleriz. Bizi takip ediyor musunuz?